Çalışanların, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğini alarak çalışmalarını sağlamak, işyerinde iş kazalarını önlemek, çalışanların “yaşama hakkı” na saygı duymak ve bu hakkı korumak işverenlerin mevzuat gereğince başat görevidir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.03.2017 Tarihli 2014/21-2104 E.  2017/454 K. Sayılı Kararında bu görevin önemine değinmiştir.

“Bilindiği üzere Anayasa’nın 17. maddesinde “yaşama hakkı” güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde, iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu birtakım hükümler getirilmiştir.

Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işyerleri ve eklerinde bulunması gereken sağlık şartları, kullanılacak alet, makineler ve hammaddeler yüzünden çıkabilecek hastalıklara engel olarak alınacak tedbirleri, aynı şekilde işyerinde iş kazalarını önlemek üzere bulundurulması gerekli araçların ve alınacak güvenlik tedbirlerinin neler olduğunu belirtmektedir. Burada amaçlanan işvereni işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin tamamını almaya zorlayarak, yapılmakta olan iş sebebiyle işçinin vücut tamlığı ve yaşama hakkının önündeki tüm engellerin giderilmesidir.

Bu amaçla yapılan düzenlemeleri içeren 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca, işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak, bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurma yükümlülüğü bulunmaktadır

…. İş güvenliği kapsamında yapılmakta olan iş sebebiyle işçinin eğitimi sadece bir kısım mevzuatı hükümlerini içerir belgelerin kendisine verilmesi değil, eylemli olarak bu bilgilerin aktarımı ve öneminin kavratılması ile sağlanabilir. Eğitimden sonraki aşama ise, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili önlemlerin alındığının ve uygulandığının denetlenmesidir.”

Bu mevzuat hükümlerine aykırı davranan ve bu nedenle işyerinde meydana gelen iş kazaları neticesinde ölüme sebebiyet veren sorumlulular hakkında Türk Ceza Kanununda düzenleme yapılmıştır.

A. ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARINDA CEZA YARGILAMASI;

Meydana gelen iş kazaları neticesinde işçi vefat etmişse mirasçıları işyerindeki sorumlular hakkında şikayetçi olabilirler. Mirasçılar şikayetçi olmasa dahi cumhuriyet savcılığı tarafından sorumlular hakkında resen soruşturma başlatılarak ceza davası açılacaktır.

Mirasçıların sorumlulardan şikayetçi olması yanında ayrıca açılacak hukuk davası ile destekten yoksun kalma tazminatı, manevi tazminat ve diğer tüm hakları (kıdem tazminatı gibi) hiçbir hak kaybına uğramadan talep edilebilir. İş kazalarında birden fazla kişinin yaralanması ve ölmesi durumunda cezalar daha da artmaktadır.

Ölümlü İş kazalarında mahkemeler TCK. 85. Madde gereğince taksirle adam öldürme suçundan veya TCK 83. Madde gereğince ihmali davranışla kasten adam öldürme ve olası kastla adam öldürme  suçundan ceza vermektedirler.

1. TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU

Taksirle adam öldürme suçu Türk Ceza Kanununun  85. Maddesinde düzenlenmiştir. Madde metni

“MADDE 85. – (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi üç yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Şeklinde olup Türk Ceza yargılamasında ölümlü iş kazalarında en çok ceza verilen hüküm olduğunu söylemek mümkündür. Mahkemelerin yaygın uygulaması, ölümlü iş kazalarında TCK 85. Madde gereğince taksirle adam öldürme suçundan dava açılması ve verilen cezaların para cezalarına çevrilmesidir. Bu uygulama hem sorumluların işyerlerinde yaşanan iş kazalarını önleyici tedbirler almasını, hem de kazaların azalmasını engellemektedir. İş kazaların engellenmesi için daha caydırıcı cezaların verilmesi elzemdir. Cezanın caydırıcılığı ve iş güvenliği tedbirlerine sıkı sıkıya uyulması ise  TCK 83. Madde ile TCK 21/2. Maddenin birlikte uygulanmasıyla mümkündür.

 

2. KASTEN ÖLDÜRMENİN İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇU;

Bir veya birden fazla işçinin ölümüne sebebiyet veren iş kazalarında; iş güvenliği ve tedbirlerinin alınmadığı ve bu tedbirlerin alınmamasında işveren yahut sorumluların ağır kusuru ispatlandığında TCK 83. Madde gereğince cezalandırılmaktadır.

MADDE 83. – (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;

a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,

b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,

Gerekir.

(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.

TCK 83. Madde işverenin sonucu istemese dahi neticeye sebebiyet vermesi hallerinde uygulanmaktadır. TCK 83. Madde gereğince belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme sebep olan işveren/sorumlu  hakkında 20 yıldan 25 yıla kadar ceza verilmektedir.

Ülkemizde bir çok ölümlü iş kazası taksirle ölümüne sebebiyet vermek suretiyle işlenmemektedir.  Gerekli iş güvenliği tedbirlerinin alınmaması sebebiyle, olası bir iş kazasının işlenmesinin gerçekleşeceğinin bilerek, buna rağmen iş güvenliği tedbirleri alınmayarak işlenmektedir. Bir başka ifadeyle olası bir iş kazasının olma ihtimali bilinerek, buna rağmen gerekli tedbirleri almayarak ve iş kazası adeta istenerek gerçekleşmesi suretiyle olası kast ile vuku bulmaktadır.

5237 Sayılı Yasanın 21. maddesi incelendiğinde;

“MADDE 21 – (1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun Kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun Kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”

şeklindedir. Türk Ceza Kanunu 21. maddesinin ikinci fıkrasında “olası kast” kavramı düzenlenmiştir. Bir kişinin suçun kanuni unsurlarındaki objektif koşulların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, hareketi bilerek yapması, neticeyi kabullenmesi, “neticenin gerçekleşmesi hususunda olursa olsun düşüncesinde olması halinde” olası kast vardır.

Yargıtay olası kastı şöyle tarif etmiştir; failin suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam etmesi ve fiilin olası sonuçlarını kabullenmesi halinde ise, diğer bi ifadeyle hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngören failin, söz konusu hareketi yapmaktan kaçınmaması, “olursa olsun” demesi halinde muhtemel ya da olası kasttan bahsedilir. Olası kast halinde “isteme” unsuru eksik olup, fail açısından icra ettiği fiilin amacına ulaşmak önemlidir. Fail bu amaca ulaşmak adına, muhtemel tehlikeli neticeleri göze almakta, hatta kabullenmektedir. Olası kastın unsurlarının oluştuğunun kabul edilebilmesi için;

1- Hareketin bilerek ve istenerek yapılması,

2- Suçun kanuni tanımındaki unsurlarının ve sonuçlarının gerçekleşebileceğinin öngörülmesi,

3- Netice öngörülmesine rağmen fiilin işlenmesi gerekir.

İş kazalarında cezai sorumluluk bakımından olası kastın uygulanmasına engel yoktur. Yargıtay da olası kastın iş kazalarında uygulanabileceği görüşündedir. Yargıtay 12.Ceza Dairesi’nin 14.11.2013 tarihli 2012/21104 E. 2013/25712 K. sayılı kararında  iş kazası neticesinde meydana gelen ölüm neticesi bakımından olası kastla insan öldürme suçunun oluşabileceği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur. İlgili karara göre; grizu patlamasının olabileceğinin öngörülmesine rağmen, patlamayı önleyici önlemlerin alınmaması, tehlikeli durumu gizleme hareketlerinin ve “olursa olsun” düşüncesinin varlığı nedeniyle olası kast hükümleri uygulanabilecektir.

Yine alınması gereken önlemleri almamak amacıyla usulüne aykırı denetim raporları ve defter düzenlenmesi gibi hareketler de olursa olsun düşüncesini ve kabullenmeyi gösteren donelerdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, neticenin mümkün ve olası olduğu hallerde neticeyi istememekle birlikte göze alıp kabullenmesi halinde olası kastın var olduğunu söylemektedir. Failin öngörülebilir bir neticenin öngörüldüğü halde neticeyi oluşturan hareketi yapmaktan kaçınmaması, olursa olsun demesi neticeyi kabullenmesi halinde olası kast söz konusudur. Ceza Genel Kurulu’nun “olası kastta isteme yoktur” görüşüne karşın, olası kastta isteme unsurunun aranması noktasında neticeyi doğrudan istememe değil, isteyip istememe noktasında kayıtsız kalarak, neticenin gerçekleşmesini kabullenme vardır. 

Ülkemizde iş cinayetlerinin sıklığı da tam da bu nedenledir. İnşaat işçilerinin, maden işçilerinin, tekstil işçilerinin ve  metal işçilerinin çok sıklıkla iş kazalarında ölmesi  yahut yaralanması iş güvenliğinin kuralsızca ihlal edilmesi ve bu ihlaller karşısında neredeyse hiçbir yaptırıma bağlanmaması nedeniyle gerçekleşmektedir. Ölen işçinin ardından sanıkların iki yılla yargılanması, bu cezaların ertelenmesi yahut paraya çevrilmesi nedeniyle de hiç bir yaptırımla karşılanmayan işverenler iş güvenliği tedbiri alma ihtiyacı dahi hissetmemektedir. Bu nedenle tüm iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması, bu tedbirlerin alınıp alınmadığı ve uygulanıp uygulanmadığı denetimlerle sağlanmalı ve iş kazalarının en aza indirilmesi için mücadele edilmelidir.

B.TAKSİRLE YARALAMA

Meydana gelen iş kazası neticesinde çalışan/işçi yaralanmışsa, işyerindeki sorumlular hakkında şikayetçi olabilirler. Taksirle yaralama suçu kanunda şikayete tabi suçlar kapsamında olup şikayet süresi, suçun işlenmesinden ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır.İşçinin bizzat şikayetçi olmaması halinde suçun şikayete tabi olması nedeniyle cumhuriyet savcılığı tarafından sorumlular hakkında resen soruşturma başlatılarak ceza davası açılmayacaktır. Şikayete tabi olmanın tek istisnası; suçun bilinçli taksirle işlenmiş olmasıdır. İş kazasında sorumluların bilinçli taksirle hareket ettiklerinin ve kazanın bu şekilde meydana geldiği tespit edildiğinde suç şikayete tabi olmayacak ve sorumlular hakkında resen soruşturma başlatılacaktır.

Sorumlulardan şikayetçi olmanın yanında  ayrıca açılacak hukuk davası ile maddi  tazminat, manevi tazminat ve diğer tüm hakları da hiçbir hak kaybına uğramadan talep edilebilir. Taksirle yaralama Türk Ceza Kanunun 89. Maddesinde yer almakta olup madde metni şu şekildedir;

MADDE 89. – (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Vücudunda kemik kırılmasına,

c) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d) Yüzünde sabit ize,

e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) Bilinçli taksir hâli hariç olmak üzere, bu maddenin kapsamına giren suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;

1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradiliği,

3- Neticenin iradi olmaması,

4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,

5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,

şeklinde kabul edilmektedir.

Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesinde, “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt, taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunun öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.